14 Aralık 2010 Salı

my lullaby


Müzik çaları kulağıma koydugum anda refleks mi alışkanlık mı bilinmez maria mena tınısı duymak ister oldum.şarkıları bugune kadar yaşadıklarımın birer özeti sanki.

İlk ‘Sorry’ le başladı ilişkimiz ilk aşkım ilk terkedilişim geldi aklıma vuruldum şarkıya pişmanlık acı hüzün hepsi bir arada usulca kulağıma doldu. Uzun süre okul ev arasındaki 1 saatlik yolculuğumda bu şarkıyla başka boyutlara daldım hayaller kurdum bazen kendimi kahramanlaştırdım bazen karşımdakinin egemenliğine izin verdim.

Sonra ‘Just hold me’ ye açtım kapımı her dinlediğimde avaz avaz söyleme isteği uyandırır bu şarkı çok isyankar soruların cevabını bulmaya çalısan bulamayacağından emin ama hala ısrarcı ergen bir çocuk haline dönüştürüverir.Tam da nedenlerle boğustugum dönemde antidepresanım oldu ki bilirsiniz antidepresan ruhunu dizginlerken bir yandan had safhada ölme isteği uyandıran nadir ilaç türlerinden bir tanesidir- ne tezat.

Sonra duruldum kabullendim yaptıklarım, başıma gelenler benim isteklerimin yansıması dedim ‘Just a little bit stronger’

Hadi gayret !

Yavaştan yavaştan yeni arayışlar hazır olma yolunda emin adımlarla ne aradığımın değil yine belkide ne aramadığımın farkına varma aşamasında önce 'Cause i'm fragile i'm hopeless i'm not perfect but i'm free' sonra 'This bottle of wine' geldi.

Herşeyi bırak dedim. Düşünme !

Sen daha start çizgisindesin hazır konumuna geçememişsin bekle zamanı gelince o seni bulacak ve işte o zaman Maria senin için ' All this time' diyecek.

Ve oldu beklemeden olması mı şanslı yapar beni aradığımın karşıma çıkması mı bilemedim ama 'I'm in love again'

I'm in love

again again

and you may call me tomorrow my friend, yes

you may kiss me again and again

i'll hold on tight

14 Kasım 2010 Pazar

bulunmuş eski bir eskiz

07.06.10

Kimseyi sevemeyen, her yapılanda açık arayan, üzülmekten korkan ben ile aynı duyguları paylaşan onun hikayesi
Bir ipte iki cambaz dengede duramazmış yaşayarak anladım ilk düşenin ben olmasının üzüntüsünü ve pişmanlığını yaşıyorum.
Birini ne kadar sevdiğini elinden kayıp gittiğinde anlayabiliyormuşsun hayatına ne kattığını, tam nerde durduğunu yüzüne bakmayacağını anladığın zaman fark ediyormuşsun
kokusunu alelade yanından geçen adam da duyduğunda yer ayaklarının altından kayıyormuş onu anımsatan herhangi bir imge ruhundaki volkanı harekete geçiriyormuş
her gece uyuduğunda her sabah uyandığında tarifsiz bir acıyla duyabiliyormuşsun sevmeyi becerebildiğini anladığın anda, bırakıp gidebilme cesaretini gösterebiliyormuşsun
herşeyi eline yüzüne bulaştırıyormuş, ateşin çıkana kadar kendini unutarak ağlayabiliyormuşsun inkarların çaresiz kalıyormuş o sen sen o olabiliyormuşsun
söylediği içine işleyebiliyor, ağzından çıkan tek kelimeye muhtaç olabiliyormuşsun yeniden senin olacağı zamanı umutsuzca bekleyebiliyormuşsun gittiğini kimseye kendine bile itiraf edemiyormuşsun utandırmışsın, onda ki değerini bilmeden kurtulmak için çabalamışsın sınırın ötesindeki denizde yüzme cesaretini göstermişsin uçsuz bucaksız suda yüzmeye kalkmışsın tek bir damla bile ıslanmadığını anlayıp geri dönmüşsün ne fayda kuma ayağını sürdüğünde çamura bulanmışsın sen, sen olmaktan çıkmış bu kadar zamanda kurduğun düzeneği tek hamlede yıkmışsın.
Kendin yapmışsın oturup üstüne yine kendin ağlamışsın.

and they lived happily ever after


dizginlemek;

her dakika aklinda olani, yapmak için delirdigi seyi yapamamak, yapmamak. sözcükleri bile bile kendi bogazina dizmek. elini uzatip geri çekmek. bi yerde baskalarina zarar vericeni bildigi isteklerinde vazgeçmek

anlamına gelir.
Bu tabirle o kadar içli dışlı olmuşum ki ayaklarımı ıslatan suyun farkına büyük bir parlamayla vardım. koca koca yıllar olmuş yaşanmışlıklarımız tükenmişliklerimiz kucak dolusu sevinçlerimiz gözyaşlarımız birikmiş hepsini bir tekmeyle savurmaya kalkmışım ağırlık çökmüş yerimden kalkamamışım.

Eski resimlere baktım birlikte aldıklarımıza sakladıklarımıza, kuytuda kalan anıları açtım koydum yatağımın üstüne hızlandı nefesim düğümlendi boğazımda sustuklarım..

Bu defa kaçmayacağım beni lal eden neyse onun için savaşacağım konuşmak, yeniden sesimi duyurmak için bir arada kayıtsız şartsız güven için ne gerekiyorsa yapacağım diyorum da benim gücüm yok artık slow motion ilerlesin herşey derken koşturamam yine ben nerde ben olucam ? keşfe yeni başladım tekrar nostalji yapamam ki kimliğim aynadan yansırken sen,siz istiyorsunuz diye sürüklenemem ki
şu an bile arayıp sana sormak geçiyor içimden elim telefonda parmağım hissiz affet beni ..

bu bir özür yazısıydı senle beni bu hale getirmenin verdiği vicdan azabıydı tıktık sesleri ben değiştim siz aynı kalırken.
ÜZGÜNÜM !!
bize yaptıklarımdan
seninle olamadığımdan
bir daha nasıl olacağımızı bilemediğimden dolayı üzgünüm

13 Kasım 2010 Cumartesi

butterfly effect


sonunda kalemi elime aldım ..
yazacak o kadar şey birikmesine rağmen kendimle verdiğim amansız mücadelelerle bilmem kaç aydır yeni kayıt kısmına dahi ulaşamadım.
şuan heyecan korku ve bunun gibi tarifsiz bir sürü duyguyu aynı anda yaşıyorum.
geçtiğimiz 3 ay içerisinde hayatımda ne değişti diye düşündüm bugün elimde avucumda kalmayan bir yığın gereksiz ayrıntı ,tüketilmişlikten başka hiçbir şeyim yokmuş.
yine aşık oldum ..
olduğumu mu sanıyorum yoksa tarihe yazar mıyız bu defakini bilemem ama karnımda özenle beslediğim kelebeklerim var ömürlük bunlar hemen ölmeyeninden
sabırsızım işte !
hayatım boyunca olsun diye sukunetle sabırla bekleyemedim ben buda hemen suracıkta olsun istiyorum sensiz gunum olmasın diyişini duymak istiyorum özledim desin sadece dokunsun istiyorum. aslında ordan bakılınca çokta fazla bişey istemiyorum takdir edersiniz ki ama burdan bakılındığında hadi kızım daha çoook yolun var diyorum kendime
sizinle beni ayırmakta yapıyorum yanlışı belkide ama bu saatten sonra bana uçmayı öğretmekle eşdeğer olur öbür türlüsü de .
birde çalkantılı bi dönemdeyim üstüne benimle alakasız bir sürü karışıklığın göbeğindeyim eski can bugün arkasından el salladığım su dökmeye bile yeltenmediğime dönüştü çok acımasız yaşananlar ..
kafamdan geçen bir çok şeyi iki satırda birleştirmeye çalışırsam nevrotik olup çikarım işte böyle

olucak dedim yaptım olucak

sabır sukunettir biraz sessiz ol !

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Hüzünlenerek sevindim bugün

Sinirliyim kendime artık !
kapalı kutu vasfını bir kenara bırakmalı dilediğimce yaşamalıyım insani duygularımı .
ağlatıldım bugün çok içten isteyerek ağladım hissettim içimde acıyı uzun zaman sonra ilk kez bıraktım kendimi hemen akabinde güldürüldüm bugün kayıtsızca ağlayarak güldüm yanımda olmayan ama hep yanımdaki sayesinde üzüldüm bugün tutmadım içimde bırakmadım akışına bu sefer kustum nefretimi paylaşmak durumunda bırakıldığım sayesinde mutlu oldum bugün.kendimin bile farkında olmadığı kalkanlarımı indirdim bugün , bereketli topraklarımda yürüdüm çorağı geride bıraktım bugün.
15 saate küçük bir dünya sığdırdım bugün.

bugün x 7!!

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Biz kimiz ki !?



Çok isyan eder kabıma sığamaz oldum buara.



Her çıkan haber duyduğum yeni bir aykırılık beni gitgide depolitizasyona sürüklüyor. herkesin nereye gittiğini görerek kolunu bile kıpırdatmadığı bir dünyada yaşıyoruz doğanın düzeni -ki bence kolayın kılıf giydirilmiş hali- böyle diyerek hergün hepimiz adaletsizliğe göz yumuyoruz. sokakta gördüğümüz bir dilencinin ,haksız yere canı yanmışın ,emeği hiçe sayılmışın gözlerinin içine bakarak 'iyi akşamlar karanlıktasın ' diyoruz.



Keşke yüzümüz kızarsaydı şuan ki sinirim belki beni aşmamış olurdu.



32 yıl önce bugün gene proleteryanın bayramıydı gene taksimdeydiler gene kutlamalar yapmak bugünü doyasıya yaşamak için toplanmışlardı. hala nerden açıldığı bilinmeyen* silahlı saldırı cansız yatan canlar bir katliam düşündüğümde şuan hala canımı acıtıyor hıçkırmama neden oluyorsa evet katliamdı bu yaşanan en büyük insanlık suçuydu kimsenin yargılanmadığı altı eşelenmediği tam da türkiyeye yakışır tarihin kara lekesiydi.



bugün 1 mayıs 2010 da yeniden taksime çıkan işçilerimiz şendiler zafer onlarındı bunca zaman sonra onlara ait olanı geri almışlardı. bizi emeklerini, insanlıklarını , eşitlikçi ruhlarını doya doya yaşamaları gerekirken elimize gözümüze bulaşan bir bayram daha atlattık. ATATÜRK'ÜN bize bıraktığı bir kara parçası üzerinde çeşitli siyasetlerle kardeşliklerini unutan insan ordusu yüzünden yasağa yasaya kurala uymadan anıtına saygı duymadan belki başarmışlığın verdiği tatminle geleceğimize bırakacağımız güzel bi kaç hatıra gene yoktu elimizde.



biz önce ne istediğimize değil ne istemediğimize karar verip geçmişimize ve geleceğimize sahip çıkarak gerçek bir millet olacağız işçi bayramı diye ATATÜRK'ÜN anıtına tırmanıp bir bez parçasını sallayarak değil !

28 Nisan 2010 Çarşamba

zsazsazsu


Deli gibi izlediğim hatta bir, iki kereyle de sınırlı kalmadan izlediğim tek dizi sex and the city'nin 5. sezonunda sadece zazazu'ya ayrılan bi bölümü var 6 sezon içinde en cok zevk alarak izlediğim bölümdür heralde.


O karında hissetiğin ağrı, kelebekler falan sürekli gülme vakası, herşeyi iyi görürsün 'pırpırsın' işte ya nasıl güzel anlatmışlar. Ayrıca bu kelime cuk diye oturmuş durumun üstüne şu ara o kadar sık kullanıyorum ki yazma ihtiyacı hissettim kendimde !


Her dakika aklına gelir en son duruşu sana bakışı gülümseyişi kokusu ne biliyim herşeyi gözünün önündedir. Zazazu'nun sıkıntılarıda var özlenir bidaha ki karşılaşma o heyecan beklenir gerçekleşmezse gecikirse bişey olursa hayalkırıklığına uğranır.


Aslında ilişki karmaşasının en güzel zamanlarıdır ya kıymeti bilinmez kimsenin kimseye hükmetmeye çalışmadığı, durumun ciddiyetinin farkında olamama şüpheli zamanlar..

keşke yaşanan bütün birliktelikler hep zazazu durumunda kalsa hayat ozaman gerçekten yaşanılası biyer olmazmıydı ?


EVERYBODY SMİLEEEE !!!!